




Fıkra belli bir amacı, savunulan bir düşünceyi ele alan ve bunu en kısa yoldan anlatan, mizah ve hiciv unsurlarını da içinde barındıran sözlü ya da yazılı hikâyelerdir. Fıkralar daha çok, sözlü kültürde gelişmiştir.
Güldürü fıkraları, tanınmış kişileri ya da hayvanları ele alır. Kısa öykü niteliği taşır, içinde zekâ oyunları da vardır. Nükteli bir dille, sohbet biçiminde, bir sonuca bağlanarak oluşturulur. Suriye Türkmen fıkraları da bu türdendir.
Arapça bilmeyen Türkmenler ısrarla Arapça konuşmaya kalkınca ortaya fıkraları aratmayan hikâyeler çıkmış bunlardan bazılarını Türkçe açıklamalarıyla aşağıya alıyorum.
Arapça bilmeyen Türkmenler ısrarla Arapça konuşmaya kalkınca ortaya fıkraları aratmayan hikâyeler çıkmış bunlardan bazılarını Türkçe açıklamalarıyla aşağıya alıyoruz.
Türkmen’in Eşeği
Bir Türkmen bir gün eşeğini tarlaya bağlamış ve evine dönmüş, sabah eşeğe su vermeye gitmiş bakmış ki eşeği değiştirilmiş. Sora sora eşeğini Gurbetlerin (Çingenelerin) değiştirdiğini öğrenmiş. Ve gitmiş Mahfara (Jandarmaya) şikâyet etmiş. Az buçuk bildiği Arapçayla, Mahfar Reisine Jandarma Komutanına Seyyidi Ente eşşek, ırbıtak bil tarla yici gurbet yibedilek yisir hel şi demiş.
Türkçesi:
Komutanım, Sen eşek olsan seni tarlaya bağlasam Çingene gelse seni
değiştirse olur mu?
Trafik Kazası
Otobüs şoförü köye gelirken otobüsü hızlı kullanıyormuş. Yol kenarında hayvanlarını otlatan Türkmen bir çoban arabayı yavaş kullanması için şoföre yavaş yavaş diye uyarmaya çalışır. Şoför çobana baktığı yerde dikkati dağılmış ve araba yoldan aşağı takla atmış. Kazadan sağ kurtulan şoför inmiş ve çobanın avradına küfretmiş. Senin yüzünden kaza yaptık demiş. Asker gelmiş kazayı kim gördü diye soruşturma yapmış. Bizim Türkmen çoban yarım Arapçayla ben gördüm demiş ve başlamış kazayı anlatmaya. Seyidi ene göri geliy, ene gullu yavaş yavaş, huvva yudrup halu ale Karataş, dört dombalak birden aş yinzil yigul eniç martek dedi baha demiş.
Türkçesi:
Komutanım ben gördüm geliyordu. Ben yavaş yavaş git dedim. Kendi arabayı bir karataşa vurdu. Dört takla attı ve indi senin avradını si.m dedi.
Arap Azize
Kalkım Köyünde Arap azize bir gün kırmızı keçisini kaybetmiş. Köyden maruf isminde bir adama az bildiği Türkçe ile soruyor. “Yaval marif şifti kırmızı geçi”. Kırmızı keçiyi gördün mü?. MARUF: “Şifti şifti elhez geldi geçti burdan”. Gördüm gürdüm az önce geldi geçti buradan. Hayvan harman yerinde gübre yemiş ve zehirlenmiş ölmek üzereyken azize onu bulmuş. Köyden Paklacı Ali hayvanın karnını sıvazlayıp iyileştirmeye çalışıyor. Yine Köyden Hacı Halil Mustafa ise hayvanın karnına ayaklarıyla basıyor. AZİZE: “yaval laddus laddus, kuzlaçi kuzlaçi”.basma basma hamiledir hayvan. MUSTAFA: “Yaval azize heze doğurmuş oğlak tebau ili ha” AZİZE: “yaval halli ilek bes ölmesin”. Yahu oğlak senin olsun yeter ki ölmesin
Seksen Yaşında Sinek
Bableymun köyü Türkiye sınırına bitişik bir Türkmen köyüdür. Bir gün Türkiye’den bir helikopter sınır kontrolü yaparken bunu gören Bableymun köy halkı toplanmış acaba bu uçan hayvan nedir diye sormaya başlamışlar. Kimisi karga, kimisi toydur demişler; en iyisi muhtara soralım bilirse muhtar bilir bunu demişler. Muhtar düşünmüş düşünmüş, olsa olsa seksen yaşında sinek bu demiş
Ağa Senin Adın Ne
On-onbeş Abdal bir gün davul çalmadan geliyorlar. Yoldan geçen bir traktörcü ye el kaldırırlar ağa bizi falanca köye kadar götür derler. Adam alır onları, traktörün her tarafına otururlar. Adam yolunu zor görür ama yinede yola devam eder. Abdallar Ağa sen şöyle iyi adamsın böyle iyi adamsın diye adamı övmeye başlarlar. Adam biraz gittikten sonra kaza yapar. Abdallar her biri bir yana uçar kimi elim, ayağım, kimi belim diye bağırıyor. İçlerinden biri gelir traktörcüye iiiy ağa senin adın ne der. Adam Cimik der, iiy adını si..m? Şu halimize bak hele der.
Zevzür Kuşu
Kadılar köyünde bir çerçinin arabasından bir patlıcan düşmüş ve araba patlıcanın üzerinden geçmiş iyice ezilmiş patlıcan. Köylü toplanmış bu ölen hayvan nedir diye başlamışlar tartışmaya. Tabi bilememişler, muhtara soralım muhtar okumuş adamdır bilir demişler. Muhtar bunu bilmeyecek ne var? Zevzür kuşu demiş.
Yeğen Derde
Yeğen Derde bir gün çocuklarının kunduracı dükkânında otururken telefon çalar. Yeğen Derde telefona cevap verir karşıdaki tüccardır. Tüccar bakmış adam yarı Türkçe yarı Arapça konuşuyor. Ammo ente tarif Arabî. Amca sen Arapça biliyor musun demiş. Yeğen Derde mitil bülbül baba hayran mitil bülbül, bülbül gibi baba hayran bülbül gibi demiş. Tüccar ayakkabıları çarşıya getirmesin istemiş. Yeğen derde ayakkabıları tüccara götürmüş. Tüccar ayakkabıları beğenmemiş ve geri çevirmiş. Duruma sinirlenen yeğen derde az buçuk bildiği Arapçayla, “ene amyahut şuğlat ale tücarat. tücarat me yahut şuğlat. Ene kul yom telet mit leyra am’asruf ale hudarat” demiş.
Türkçesi: Ben ayakkabıları tüccarlara götürüyorum. Tüccarlar ayakkabıları
almıyor. Ben her gün üç yüz lira hudarlara (sebzelere) para harcıyorum.
Abdal ve Bayram
Abdalın biri ramazanda bir Türkmen köyüne misafir olur. Her gün biraz sahurda, biraz iftarda yemek getirirler abdal doymaz tabi. Ramazan biter. Abdal başka bir köye gider orada da kurban bayramına denk gelir. Sabah kalkar ki kurban kesiyorlar “ne yapıyorsunuz” diye sorar. Ya işte bayram derler. Ne bayramı bu? Der. “Büyük Bayram Kurban bayramı” derler. “Abdal” kurban olurum ben bu bayrama bunun şu köyde birde küçük gardaşı var milleti bir ay kırıp geçiriyor der.
Türkmen'in Koyunları
Suriye'de devrim zamanında Türkmen'in biri davarlarını pazara satmaya götürüyormuş. Pazara götürürken kontrol noktasında asker durdurup bu hayvanları nereye götürüyorsun diye sormuş. Türkmen'de pazara satmaya götürüyorum demiş. Asker peki bunlara ne yediriyorsun demiş. Türkmen arpa yediriyorum demiş. Asker 'lan millet ekmek bulamıyor sen bunlara arpa mı yediriyorsun' diye Türkmen'i dövmüş. Az gittikten sonra ikinci bir kontrol noktasında başka bir asker yine sormuş bu hayvanları nereye götürüyorsun diye. Türkmen'de pazara satmaya götürüyorum demiş. Asker peki bunlara ne yediriyorsun demiş. Türkmen'de buğday yediriyorum demiş. Asker 'lan millet ekmek bulamıyor sen bunlara buğday mı yediriyorsun' deyip adamı dövmüş. Ondan sonra başka bir kontrol noktasına daha gelmiş bizim Türkmen. Asker yine sormuş nereye götürüyorsun bu hayvanları diye. Türkmen'de pazara satmaya götürüyorum demiş. Asker peki bunlara ne yediriyorsun demiş. Türkmen bu sefer 'ben bunlara bir şey yedirmiyorum, ben para veriyorum onlar kendileri gidip yiyorlar' demiş.
ÇOBAN VE TİLKİ
Bir çoban varmış adı satılmış birde tilki varmış adı burucu. Çoban tilkinin enikleri çobanın derisini çalıp deliğe girerken görmüş.
Deliğin ağzına gelmiş gardaş burucu göründü bir ucu demiş.
Çıkarıysan çıkar yoksa getiririm sana bir iki tazıdan bir bocu.
Tilki cevap vermiş, gardaş satılmış mal birbirine katılmış.
Uşaklar bilmeyerek getirmiş bu senede böyle olsun demiş.
İSTANBULDA OKUMUŞ TÜRKMEN GENÇ
Bir Türkmen genç tahsilini İstanbul’daki osmanlı mektebinde okumuş ve okulu bitirmiş köyüne gelirken bir merkebe binip köyüne giderken yolda mola veriyor ve bir incir ağacının gölgesine eşeğini bağlayıp uykuya dalıyor.
Aradan saatler geçiyor ve uyandığında eşeğinin kaçtığını fark ediyor. Sağına bakıyor soluna bakıyor ve az ileride öküzüyle çift süren bir köylüyü görüyor ve başlıyor köylüye Osmanlı Türkçesiyle
Hey bakarayla türabı halleden kişi, bizim çimender ağayı incir ağacının züllük banına gandubat eylemiştim
Bende gaflete firak eylemiştim. Oda gademe firar basmış. Nazarına tasaduf ettimi.
Tabi köylü anlamıyor ne din oğlum diye bağırıyor. Bir daha çağırıyor genç.
Hey bakarayla türabı halleden kişi, bizim çimender ağayı incir ağacının züllük banına gandubat eylemiştim
Bende gaflete firak eylemiştim. Oda gademe firar basmış. Nazarına tasaduf ettimi.
Lan oğlum şunu adam akıllı söylesene demiş.
Dayı benim eşşeği ağacın dalına bağlamıştım bende birez uyudum kaltımki oda kaçmış gördünmü demiş. Hah şöyle desene eşşeğim kaçtı demiş.