



Suriye’de Hüküm Sürmüş Türk Beylikleri
Türkmenlerin-Arap Aşiretleri ile Savaşları

Bu harp 19. asrın ortalarında yani bundan bir asır kadar önce Cenup'ta Fırat nehri ile Akdeniz arasındaki topraklarda cereyan ediyor. O tarihlerde Büyük bir Arap kabilesi oturmaktaydı ve 32 oymaktan oluşan bu kabilenin ismine Binisait aşireti denilirdi. Birde o civarda Arap Eloni aşireti vardı. Bir gün Binisait aşiretine mensup Elbusultan oymağı ile Elonlar bir düğün toplantısında kavga ettiler. Elonlar, Elbusultan’dan 5 adam öldürdüler. Katiller kaçıp Türkmen’e iltica ettiler. Binisait aşireti reisi; katilleri teslim etmeleri için Türkmen reisi Mehmet Paşa’ya haber gönderdi. Mehmet Paşa; iltica edenler her kim olursa olsun, aşiret usullerine göre teslim edilmeyeceğini bildirdi. Zaten evvelce de araları açık olduğundan Arap reisi, Türkmenlere harp ilan eyledi. Bu harp, bütün Türkmenim diyenlere karşı yapılacaktı.
Arap reisi aşiretini toplayarak;
Nerede bir Türkmen görürseniz öldürüp mallarını yağma ediniz...
Diye emir vermişti. Bu minval üzerine toplanan Arap kitleleri, Türkmenler üzerine yürüdüler. O bölgede bir diğer Türkmen aşireti olan Elbeyli aşireti yaşıyordu. Oğuzeli’nden geçip, Fırat nehrine dökülen Sacır deresinin üzerindeki Arap Azizi ve Usbağı köylerinde Elbeyli reisi Mehmet Bey oturuyordu. Mehmet Bey zengin bir aşiret reisiydi. İşte Araplar mala tamah ederek ilk önce Arap Azizi ve Usbağı köylerine hücum ettiler. Keyfiyet diğer Türkmenlere bildirildi. Türkmen reisi Mehmet Paşa ve kardeşi Mustafa Paşa aşireti ile birlikte Arap azizi ve Usbağı köyüne yetiştiler. Araplar Sacır sahillerini işgal etmişlerdi. Bu tarihte her iki aşirette, kısmen silah olarak kara barutla ateşlenen uzun namlulu tüfekler kullanıyordu. Sacır suyu üzerinde çarpışan kuvvetlerden birçok adam öldürülüyordu. Harp günlerce devam etti. Türkmenlerin kuvvetleri Araplara galip gelince Araplar kaçmak zorunda kaldılar. Halep vilayeti Bap kazası civarında Bizaa köyü tarafına gittiler, Arapların merkezi Bizaa köyü idi. Türkmenler Arapları takip ederek, Bizaa köyünün su peykelerini tuttular. Araplar kırlarda susuz ve perişan kaldılar. Bütün mallarını ve çadırlarını bırakarak Halep’e doğru kaçtılar. Türkmenler, Arapların 10 bin koyunu ile birçok at, deve ve kıymetli eşyalarını aldılar. Araplar, Halep’te meşhur Laksar beylerine sığındılar. Araya giren hatırı sayılır Halep beylerinin minnet ve ricaları üzerine, alınan malların bir kısmı iade edildi. Bu şekilde Binisait ile Türkmen harbi nihayet buldu.
Türkmenler bu bölgeye henüz yerleşip oturmakta iken: bir gurup Arap Muvali aşiret mensupları geldiler. Muvali aşireti Irak-Suriye çöllerinin mutlak hâkimiydi. Öteden beri bu memleket sakinlerini haraca bağlayıp daima zulüm ve tehdit etmekteydiler. Haraç verilmediği zaman, mallarını gasp ve yağma ederlerdi. Bu defa da sapık adetleri ile Culab’a gelmişlerdi. Türkmenlerle karşılaştılar. Türkmenler Arapça bilmiyorlardı. Araplar da Türkçe bilmiyorlardı. Araplar o civardan tercüman temin ederek bunların ne biçim halk ve millet olduklarını sordular. Türkmenler ise bu Arapların maksat ve gayelerinin ne olduğunu sordular. O zaman Arap Muvali Gazveciler, meydana bir kılıç, bir gürz ve bir de mızrak indirdiler. Bunun manası şudur ki: Biz Muvali'ler Suriye ve Irak topraklarında oturanlardan Huva yani derebeyliği parası alırız ve bugünde geldik, sizi bu mıntıkada bulduk. Eski âdetimiz üzere sizlerden Huva almak hakkımızdır. Aksi halde bu harp silahlarıyla sizleri telef ederiz diye tehdit ve tahrik etmeye başladılar. Bunun üzerine gayet asabi ve cesur olan Türkmenler (esasen alıcılık, vuruculuk, bizim baba-dede sanatımızdır) diyerek aç kurtlar gibi Arap-Muvali'ye saldırarak ellerinden at ve silahları alıp kendilerini kovdular. Arap-Muvali adamları, soluk ve soygun olarak memleketlerine vardıklarında hadiseyi reislerine anlattılar. Bu hal reisin çok zoruna giderek bunların ne biçim millet olduklarını sorduğunda: Dilleri Türk dili olup kendileri de Türkmen’dir dediler. Bunun üzerine reis bir kat daha öfkelenir ve der ki: Suriye ve Irak topraklarında biz Arap–Muvali'ye karşı duracak kimse yoktur. Buralarda Arap ve urban içinde kahramanlık şan ve şöhret kazanarak bütün Arap, Kürt ve urbanı susturmuşuz. Bugün bir takım garip ve acayip milletin bizlere yaptıkları tahkir ve tecavüz, kazandığımız nam ve şöhreti imha ve ortadan kaldıracaktır.
Reis, külliyetli miktarda muharip toplayarak intikam almak için Türkmenler üzerine yürümeye emir verir. Bu durum Türkmenlere bildirilir. Türkmenlerde harp hazırlığı yaparak Muvali'nin gelmesini beklerler. Tedbir olarak çöllerde otlayan deve ve koyunların muhafazası, herhangi bir tecavüz vukuunda düşmanı oyalamak ve aynı zamanda aşirete haber vermek için her gün çobanlarla beraber birkaç atlı da gönderilirdi. Muvali reisi maiyetindeki birçok atlı, Türkmenlerin deve ve koyunlarını gasp etmek maksadıyla gelerek deve ve koyunlara hücum ettiler. Bu sırada keyfiyet Türkmen reisine bildirildi. Reis Firuz Bey, bütün Türkmenlerin harbe iştirakleri için harp işareti verilmesini Mehtercilere bildirdi. Mehterciler yüksek yerlere çıkarak, mehterler vurup harbi duyurmaya başladılar. Harp işaretini duyan Türkmenler, hazırlığını yapıp atını ve silahını alarak reisin etrafında toplandılar. Reisin harp emrini bildirmesi üzerine, toplu halde harp sahasına yürüdüler. Muvali Araplarına yetiştiklerinde çetin harbe giriştiler. Akşama kadar süren harp sonunda Arapları mağlup ve perişan ederek dağıttılar. Birçok adamlarını öldürüp at ve silahlarını da aldılar. Bu suretle bozulan Araplar Hacil bir duruma düşerek memleketlerine döndüler. Türkmenlerde kısa bir müddet sükûnet içinde yaşadılar.
Türkmenler Culab'a yerleştikten sonra başları beladan eksik olmadı. Kürt ve Arabın kesif olduğu bu memleketlerde bütün ömürlerini bunlarla uğraşmakla geçirdiler. Tam bir belanın içine düşmüşlerdi. Çünkü Kürt ve Araplar baş başa ve karşı karşıya bulunuyorlardı. O tarihlerde Söylenen şu atasözü hakikati ifade etmektedir.
Ömrümde sevmezdim Arab’ı Kürd’ü
Getirdi çadırı karşıma kurdu.
Suriye bölgesi Avrupa’ya giden yol olan Anadolu’nun vatan edinilmesinde çok önemli süreçlere ve dönemlere şahit olmuştur. Bu süreci başlatan, sürdüren ve tamamlayan birçok Türknen devleti Suriye’de kurulmuş olup. Bu devletler şunlardır, Tolun Oğulları, Yaruk Oğulları, Akşitler, Selçuklular, Halep Selçuk Melikliği, Şam Selçuk Melikliği, Artuk Oğulları Atabey, (Zingiler), Eyyubiler, Memlüklüler, Timur Devleti, Akkoyunlular, Karakoyunlular ve Osmanlı Devleti.
Kaynak: Ali Öztürkmen, (2011), Suriye'de Değişimin Ortaya Çıkardığı Toplum: Suriye Türkmenleri, ORSAM, Rapor No. 83, Ankara
Binisait Aşireti ile Türkmen Savaşı

Bugün Suriye coğrafyası olarak bilinen topraklara Türkmenlerin geliş tarihleri M.S. 968 tarihinde Tolunoğulları Devleti ile başlamıştır. Bazı Arap tarih kaynakları daha önceleri de buralarda Türkmenlerin var olduklarını söylemektedir. Selçuklu Dönemi’nde ise yoğunluk kazanmış ve büyük gruplar halinde Oğuz boylarının bu topraklara göç etmesiyle Türkmen nüfusu artmıştır. Selçuklu Devleti’nin Suriye'nin yönetimini atabeylere bırakmasından sonra, Türkmenler bu coğrafyada etkin bir rol oynamaya başlamış ve birçok beylikler kurmuşlardır.
Özellikle Haçlı Seferleri’nde ve Kudüs’ün fethi sırasında Türkmenler çok önemli ve etkin rol üstlenmişlerdir. Türkmenlerin bu topraklardaki varlıkları, Tolunoğulları Devleti ile başlayıp Yavuz Sultan Selim’in 1516 yılında Mercidabık’ta Memlukluları yenerek bugünkü Suriye topraklarını Osmanlılara bağlaması ile güçlenmiştir. Bölge, 1516’dan 1918 yılına kadar kesintisiz olarak 402 yıl Osmanlıların hâkimiyeti altında kalmıştır. Bu dönemde Suriye’de Türkmen yerleşimi artarak devam etmiş ve önemli bir Türkmen nüfusu oluşmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonucu Osmanlı’nın bu toprakları kaybetmesine kadar geçen 1000 yıllık süreçte Türklerin egemen bir tarihi vardır. Osmanlının çekilmesi ile 1000 yıllık Türk egemenliği sona eren Suriye'de Türkmenler milli mücadeleye başlamış ve Gazi Mustafa Kemal’in de ilgisini çekmişlerdir.
Bugünkü Suriye toprakları için Türkiye ile Fransa arasında Ankara Anlaşması yapılmıştır. 20 Ekim 1921 tarihli bu anlaşmanın 7. maddesi, “Suriye’deki Türkmenlerin resmi dillerinin Türkçe olması ve tüm kültürel ve sosyal haklarının korunması” şeklindedir. Dolayısıyla Ankara Anlaşması Suriye Türkmenleri konusunda Türkiye’ye garantörlük hakkı vermiştir. 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla yeni bir döneme girilmiştir. 1946’ya kadar Fransa mandasında kalan Suriye 1943 Şükrü KUVVETLİ’nin döneminde bağımsızlığına kavuşmuştur.1953 Edip ÇİÇEKLİ'nin döneminde Adalet Bakanı olan Münir Ganim Suriye’de bulunan Türkmen köy adları ve Türkçe soyadlarını Arapçaya çevirmiş, Türkmenlere karşı asimilasyon politikası başlatmıştır.1958’de Suriye ile Mısır birleşerek “Birleşik Arap Cumhuriyeti" kurulmuştur. Üç yıl sonra bu birlikten ayrılan Suriye, 1967 yılında Arap-İsrail savaşında Golan Tepelerini kaybetmiştir. 1970 yılında ülkenin başına geçen Hafız Esad 30 yıl ülkeyi yönetmiştir. Hafız Esad’ın ülkenin başına geçmesi sonucu Türkiye-Suriye komşuluk ilişkileri Soğuk Savaş’ın da etkisiyle gelişmemiş, zaman zaman gergin bir hal almış; Türkiye ile Hatay meselesi, su sorunu ve Suriye’nin PKK’ya verdiği destek bu yıllara damgasını vurmuştur. 1998 yılında imzalanan ve teröre karşı işbirliği öngören Adana Mutabakatı’nın ile iki ülke arasınddaki PKK sorunu çözülmüş ve bu tarihten itibaren ilişkiler hızla ilerlemiştir. Ancak iki ülke ilişkilerinin gelişmesi Suriye Türkmenlerinin ülkedeki konumunda kayda değer bir değişiklik yaratmamıştır.
Suriye’de yaşanan son halk ayaklanması ile beraber uyanışa geçen bir Türkmen milliyetçiliği görülmektedir. Türkmenler, kendi haklarını arama, Suriye toplumu içinde yüz yıllardır süre gelen kendi benliklerini ve varlıklarını ispat etme çabası içindedirler. Suriye’de yaşanan halk ayaklanması Suriye Türkmenleri açısından fırsatlar sunmaktadır. Suriye’de devrimin başarıya ulaşması durumunda sivil demokratik bir siyasal sistem ortaya çıkması beklenmektedir. Bu ortam içinde Suriye Türkmen¬lerinin en büyük beklentisi, yeni anayasada Suriye halkını oluşturan ana unsurlardan biri olarak yer almaktır. Bunun yanı sıra seçme ve seçilme hakkı, anadilde eğitim ve diğer sosyal ve kültürel hakların verilmesini talep etmektedirler. Türkmenler hali hazırda muhalif hareketlerin içinde yer almaktadır.
Suriye genelinde Mart 2011 tarihinden bugüne kadar on binlerce Türkmen hayatını kaybetmiştir. Ayrıca yüzlerce kayıp ve tutuklu Türkmen bulunmaktadır. Türkmenler, Türkiye’den Suriye’yi ve Türkmenleri dünya gündemine taşımasını, Suriye’de oluşacak yeni devlet sisteminde Türkmen kimliğinin ve haklarının yeni anayasa çerçevesinde korunması konusun¬da Türkiye’nin destek beklemektedirler.

Türkmen Tarihi
